Bazı insanlar vardır, yaşı ne olursa olsun ruhları hep genç kalır. Onların saçlarındaki aklar, gözlerindeki yorgunluk çizgileri ve ayaklarının taşımaktan yorulduğu beden, aslında birer hikaye anlatıcısıdır. Ancak yürekleri… İşte o yürekler, ne yılların ağırlığını ne de dünyanın sert rüzgarlarını tanır. Hep çocuk kalır.
Bir gün, yaşını sorduğum bir yaşlı amca, bana yukarıdaki sözleri söyledi. Saçlarını eliyle tarar gibi yaptı, gözlerinin derinliklerine dalar gibi baktı ve içten bir tebessümle devam etti:
“Saçlarım 70’e merdiven dayadı ama inatla birkaç tel siyah bırakmış. Sanki bana ‘henüz bitmedi’ diyorlar. Gözlerim 50’sinde ya var ya yok… Eskisi gibi görmüyor ama her baktığı yerde bir anı görüyor. Ayaklarım 35’den gün aldı, zamanla yoruldular ama hâlâ bir yerlere koşma hayali kuruyorlar. Yüreğimi sorarsan, hah, işte o hep çocuk kaldı! Düşünmeden sevmeyi, kocaman hayaller kurmayı, karşılıksız vermeyi hiç unutmadı.”
O an anladım ki yaş dediğimiz şey, sadece bir rakam. İnsan yaşı, ne saçtaki akla, ne gözdeki fer’e, ne de ayakta taşınan yıllara bağlı. Yaş, aslında insanın yüreğinde birikir.
Bu düşünceyle amcaya döndüm ve “Yüreğiniz hep çocuk kalmış diyorsunuz, peki bu nasıl bir duygu?” diye sordum. Derin bir nefes aldı. “Evlat,” dedi, “Bu dünyada herkes büyür, büyümek zorunda kalır. Hayat, bizi iş güç, sorumluluk derken büyütür ama yüreğini çocuk bırakabilenler hep daha az yorulur. Çünkü onlar hayata küsmek yerine onunla oyun oynamayı seçer. Kırılınca ağlar, sevinince kahkaha atar, ümit etmeyi hiç bırakmaz.”
Bu sözleri duyunca insan düşünmeden edemiyor. Kaçımızın yüreği hâlâ çocuk? Kaçımız hayata bir çocuğun gözünden bakabiliyor? Günlük hayatın koşturmacasında, dertlerin arasında kaçımız oyun oynamayı hatırlıyor? Belki de insanın en büyük yeteneği, yüreğini çocuk tutmayı başarabilmesinde saklı.
Amcanın yanından ayrılırken kendi kendime bir söz verdim: Hayatı daha hafif bir şekilde sevmeye, küçük şeylerden mutlu olmaya çalışacağım. Çünkü saçlarım beyazladığında, gözlerim artık görmediğinde ve ayaklarım beni taşıyamaz hale geldiğinde, yüreğimin hâlâ çocuk olmasını istiyorum.
Sevgili okuyucu, siz de kendinize dönüp bir bakın. Yüreğiniz hâlâ çocuk mu? Eğer öyleyse, onu hiç büyütmeyin. Çünkü büyümek mecburiyet, çocuk kalmak bir tercih meselesidir. Ve bazen en güzel tercih, hayata çocuk kalbinin penceresinden bakabilmektir.