İnsan, doğası gereği özgürlüğe aşık bir varlıktır. Ancak ironik bir şekilde, yine kendi eliyle kendini zincire vurur. Osho, modern insanın en büyük köleliklerinden üçünü, “sevilme isteği, beğenilme isteği ve takdir edilme isteği” olarak tanımlar. Bu üç istek, yüzeyde zararsız ve doğal görünse de, insanın içsel özgürlüğünü adım adım yok eden derin bir bağımlılığa dönüşebilir.
Sevilme İsteği: Bir Karanlık Dönüşüm
Sevilmek, herkesin hayalini kurduğu bir duygudur. Ancak Osho’ya göre, bu arzu kontrolsüz bir hâl aldığında, birey kendi özünü unutmaya başlar. Sevgi arayışı, insanı başkalarının beklentilerine göre yaşamaya iter. “Beni sevsinler” kaygısıyla şekillenen bir hayat, kişinin özgünlüğünü siler ve onu birer kopyaya dönüştürür. Sevgi, koşullarla satın alınabilecek bir meta değildir; o, içsel bir ışık gibi kendiliğinden parlamalıdır.
Beğenilme İsteği: Onay Tuzağı
Modern dünyanın sosyal medya çağında, beğenilme isteği adeta bir salgın hâline gelmiştir. Osho, beğenilme arzusu için şunu söyler: “Bir başkasının gözünden kendini tanımlamak, kendi gözlerinden kendini kaybetmektir.” İnsan, başkalarının onayını kazanmak için olmadık roller üstlenir, sahte kimlikler yaratır. Ancak bu çaba, kişiyi gerçek kimliğinden uzaklaştırır ve bir boşluk duygusuna hapseder.
Takdir Edilme İsteği: Egonun İnşa Edilmesi
Takdir edilmek, bireyin egosunu besleyen bir yakıttır. Fakat bu yakıt, tüketildikçe daha fazlasını talep eder. Osho’ya göre takdir edilme arzusu, insanı bir başarı hapishanesine hapseder. İnsan, sürekli daha fazlasını başarma ve alkış toplama baskısı altında ezilir. Bu, bir yandan bireyi tükenişe sürüklerken, diğer yandan gerçek mutluluğu görmesini engeller.
Özgürlük Nerede?
Osho, bu üç arzunun insanı köleleştirdiğini vurgular. Çünkü bu istekler, bireyi dış dünyaya bağımlı hâle getirir. Özgürlük ise ancak içsel bağımsızlıkla mümkündür. İnsan, kendini sevdiği, kendini olduğu gibi kabul ettiği ve yaptığı şeylerden tatmin duyduğu an gerçek anlamda özgürleşir.
Bu noktada Osho’nun önerisi, insanın kendi özüne dönmesidir. Kendini keşfetmek, dış dünyanın onayına değil, iç dünyanın huzuruna odaklanmakla mümkündür. Kendine yeten bir ruh, ne sevilmek ne beğenilmek ne de takdir edilmek için çabalar; o zaten kendi varlığının yeterli olduğunu bilir.
Sonuç olarak, sevilme, beğenilme ve takdir edilme isteği, insana anlık tatminler sunabilir. Ancak bu arzulara teslim olmak, özgürlüğü feda etmek demektir. Osho’nun dediği gibi: “Gerçek özgürlük, sadece kendi varlığınla tam ve bütün hissettiğinde mümkündür.” Bu yüzden insan, kendi zincirlerini fark etmeli ve bu zincirlerden kurtulmanın yollarını aramalıdır.
Bu makale, Osho’nun derin görüşlerinden ilham alınarak kaleme alınmıştır.
Osho’nun yazıları, genellikle derin bir farkındalık ve insan doğasına dair çarpıcı gözlemlerle doludur. İşte Osho’nun bir kitabından alınmış bir pasaj örneği:
**"Özgürlük, insanın en büyük ihtiyacıdır ama aynı zamanda en büyük korkusudur. İnsan özgür olmak ister; zincirlerini kırmak, uçsuz bucaksız gökyüzünde bir kuş gibi kanat çırpmak ister. Ancak özgürlük, beraberinde sorumluluk getirir. İşte bu noktada insan tereddüt eder. Çünkü özgürlük, artık suçlayacak kimseyi bırakmaz. Kölelikte suçlayacak bir efendi vardır, ama özgürlükte yalnızca kendiniz varsınız. Hayatınızdan siz sorumlusunuz, mutluluğunuzdan ve mutsuzluğunuzdan da...
Bu yüzden çoğu insan, farkında olmadan zincirlerine tutunur. Zincirleri bir yük olsa da, aynı zamanda bir güvenlik hissi verir. Ama unutmayın: Zincirler altın olsa da, yine zincirdir. Özgürlük ise belirsizlikle doludur, ama aynı zamanda sınırsız bir potansiyele açılan kapıdır."**
Bu pasaj, Osho’nun özgürlük ve sorumluluk temalarını derinlemesine ele aldığını gösterir. Osho’nun yazıları, genellikle okuyucuyu içsel bir yolculuğa çıkarmayı ve kendini sorgulamasını sağlamayı amaçlar.
Zincirlerden Kurtuluş
Bir zamanlar uzak bir köyde, herkesin hayranlıkla baktığı bir genç kız yaşardı. Adı Ela’ydı. Ela, güzelliği ve zekâsıyla köydeki herkesin dikkatini çekerdi. İnsanlar onu sürekli över, "Sen ne harika bir insansın, senin gibi olmayı kim istemez ki?" derlerdi. Ancak Ela, içten içe mutsuzdu. Her sabah aynaya baktığında yüzünde başkalarının görmek istediği bir maske olduğunu hissediyordu.
Bir gün Ela, köyün dışında yaşayan bilge bir adamın hikâyesini duydu. Bu adamın, insanların kalplerindeki zincirleri çözebildiği söylenirdi. Ela, bilgenin kulübesine gitmeye karar verdi.
Bilge, Ela’yı kapıda karşıladı. Ela, "Ben mutsuzum," dedi. "Herkes beni seviyor, beğeniyor ve takdir ediyor ama içimde bir eksiklik var."
Bilge, gülümseyerek Ela’ya bir ayna uzattı. "Bu aynaya bak," dedi. "Ne görüyorsun?"
Ela aynaya baktı ve kendi yansımasını gördü. "Kendimi görüyorum," dedi.
Bilge başını salladı. "Hayır, başkalarının görmek istediği seni görüyorsun. Şimdi gözlerini kapat ve kendi içindeki seni bul."
Ela gözlerini kapattı. Bir süre sessizce durduktan sonra derin bir nefes aldı. "Başkalarının sevgisi için kendi isteklerimi bastırıyorum. Beğenilmek için hep onların istediği gibi davranıyorum. Takdir edilmek için sürekli daha fazla çabalıyorum. Ama kim olduğumu unuttum."
Bilge, hafif bir kahkaha attı. "Sevilme, beğenilme ve takdir edilme istekleri, insanın ruhuna vurulan zincirlerdir. Bu zincirler seni köle yapar. Gerçek mutluluğu istiyorsan, bu zincirlerden kurtulmalısın. Kendini olduğun gibi sev, başkalarının onayını bekleme, ve yalnızca kendi kalbini memnun etmeye çalış."
Ela, bilgenin sözleri üzerine uzun uzun düşündü. O günden sonra, insanların ne dediğini önemsememeye, kendi içsel sesini dinlemeye karar verdi. Artık başkalarının sevgisini kazanmak için değil, kendi mutluluğu için yaşamaya başladı.
Zamanla insanlar, Ela’daki değişimi fark etti. Eskiden başkalarını memnun etmek için çırpınan genç kız gitmiş, kendi ışığını saçan, huzurlu bir kadın gelmişti.
Bir gün köyden biri Ela’ya sordu: "Artık eskisi kadar beğenilmiyorsun. Bu seni rahatsız etmiyor mu?"
Ela gülümsedi. "Başkalarının beğenisi bir gölge gibidir, gelir ve gider. Ama kendi ışığın varsa, karanlıktan korkmazsın."
Ela, o günden sonra kendini zincirleyen tüm arzularını bırakmış ve özgürlüğün gerçek anlamını keşfetmişti: Kendi olma cesareti.