Bazen birinin yanında olması değil, sadece var olması yeterlidir. Onun orada, bir yerlerde olduğunu bilmek; nefes aldığını, yaşamını sürdürdüğünü, iyi olduğunu hissetmek, insana huzur verir. Bu, sevmenin en saf ve en dokunulmaz haliyle ilgilidir. Sevgi, sahip olmakla değil, varlığı hissetmekle anlam bulur.
Modern dünyada sevgi, çoğu zaman bir sahiplenme duygusuna indirgeniyor. Sevdiğimiz insanları kontrol etmek, onlara sahip çıkmak ya da hayatlarını şekillendirmek istiyoruz. Ancak, gerçek sevgi bunların ötesindedir. Sevgi, başka bir ruhun özgürlüğüne duyulan saygıdır. Sevgi, karşı tarafın bireyselliğini kabul etmek ve onun mutluluğunu kendi mutluluğunuzun bir parçası haline getirebilmektir.
Sevgiye dair bu derin anlayış, yalnızca olgun bir duygusal zekâ ile mümkün olabilir. Çünkü sevgi, ego ile değil, empatiyle beslenir. Bir insanı seviyorsanız, onun mutluluğu sizin için önemlidir. Onu mutlu eden şeyin ne olduğuna karışmaksızın, bu mutluluğa saygı duyar ve desteklersiniz.
Bir annenin çocuğunu sevişi buna güzel bir örnektir. Anne, çocuğunun bir birey olduğunu bilir ve onun sadece varlığıyla bile huzur bulur. Ya da uzaktaki bir dost, belki yıllardır konuşmadığınız bir arkadaş, bir şekilde hâlâ hayatınızda varlığını hissettirdiğinde içinizi ısıtan o his… İşte bu, sevmenin sahip olmakla değil, anlamak ve hissetmekle ilgili olduğunun kanıtıdır.
Sevgi, bir şeyi sıkıca tutmak değil, avuçlarınızı açıp onun özgürlüğüne şahitlik etmektir. Sevgi, bir ağaç gibi büyümeyi desteklemek, onu köklerinden söküp kendi bahçenize dikmeye çalışmamakla ilgilidir. Çünkü sevginin özü, bağımsızlık ve saygıdır.
Günümüz ilişkilerinde bu anlayışa ihtiyacımız var. İnsanlar, sevgiyi kontrolle eşleştirmeyi bırakmalı ve sahip olma arzularını dizginlemeli. Sevgiyi yaşamanın en güzel yolu, karşınızdaki insanın bir birey olduğunu, onun sizin hayatınızda olduğu kadar kendi hayatında da var olduğunu anlamaktır.
Sonuç olarak, bir insanı sevmek onun hep yanı başınızda olmasını istemek değildir. Onun varlığına minnettar olmak, onun mutluluğuna eşlik edebilmek ve ona zarar vermeden özgürlüğünü tanımak; işte sevginin hakiki özü budur. Sevgi, asla bir sahiplenme çabası değildir. Sevgi, yalnızca varlığı hissetmektir.
Bu yüzden birini seviyorsanız, onun varlığını bir lütuf gibi görün ve ona duyduğunuz sevgiyle hayatınızı güzelleştirin. Çünkü sevgi, özgürce büyüdüğünde insanı en çok besleyen duyguya dönüşür.
Varlığın Yettiği Yer
Eylül’ün serin rüzgârları kenti sarmış, sokaklar sararmış yapraklarla dolmuştu. Ayşe, yıllar sonra üniversiteden eski arkadaşı Yusuf’un aynı şehirde yaşadığını öğrenmişti. Aslında ne kadar uzun zamandır görüşmediklerini bile hatırlamıyordu. Ama onunla paylaştığı anılar, içini ısıtan bir nostaljiyle birlikte zihninde capcanlı duruyordu.
Bir gün cesaretini toplayıp Yusuf’a bir mesaj attı. Kısa, sade bir mesaj:
“Merhaba Yusuf, nasılsın? Umarım her şey yolundadır.”
Beklediği gibi, mesajına hemen yanıt gelmedi. Belki de hiç gelmeyecekti. Ancak Ayşe’nin içindeki huzur başkaydı. Yusuf’un bir yerlerde yaşadığını, nefes aldığını bilmek bile yeterliydi. O sırada neden bu kadar garip bir teselli bulduğunu anlamasa da, zihninde Yusuf’un gülümseyen yüzüyle bir köprü kurulmuştu.
Günler geçti. Ayşe, kitaplarını düzenlerken eski bir fotoğraf buldu. Üniversite yıllarına ait bu karede Yusuf, her zamanki sıcak gülümsemesiyle kadrajın tam ortasındaydı. Fotoğrafa baktıkça, onunla paylaştığı sohbetleri hatırladı. Yusuf, hayata dair derin bir huzura sahipti. Ona her zaman, “Bir şeylerin illa bizim olması gerekmez, Ayşe. Sevdiğin bir şeyi olduğu gibi bırakmak da bir sevgidir,” derdi.
Bir sabah, Yusuf’tan bir mesaj geldi:
“Merhaba Ayşe, yıllar geçmiş ama yine de beni hatırladığını bilmek çok güzel. Umarım bir gün bir kahve içeriz.”
Ayşe, bu kısa mesajla bile içinin huzurla dolduğunu hissetti. Belki kahve içerlerdi, belki de yalnızca bu mesajla kalırdı. Ama bu önemli değildi. Yusuf’un varlığı, onun bir yerlerde olduğunu bilmek, Ayşe’nin dünyasını aydınlatmaya yetiyordu.
Zaman geçti, hayat kendi ritminde akmaya devam etti. Ayşe ve Yusuf hiçbir zaman buluşamadılar. Ama bu, Ayşe’nin içindeki sevgiyi eksiltmedi. Çünkü Ayşe, Yusuf’un hayatında olmamasına rağmen, onun bir yerlerde var olduğunu bilmenin huzurunu yaşıyordu.
Bir gün Ayşe, kendi kendine şunu düşündü:
“Sevgi bazen sessiz bir şarkıdır. Yanında olmasa bile, o şarkıyı kalbinde duyarsın. Çünkü sevgi, sahip olmak değil, varlığını hissetmektir.”
Bu düşünceyle gülümsedi. Gözlerini kapattığında Yusuf’un varlığını bir rüzgâr gibi hissetti. Ve o an anladı; Yusuf’un hayatında olması gerekmiyordu. Çünkü Yusuf, kalbinde her zaman var olacaktı.
Yorum Gönder