Özgürlük ve Ekmek: Afrikalı Kadının Evrensel Cevabı


“Önce ekmek mi, yoksa özgürlük mü?” Bu, Batı’nın sıkça sorduğu, hatta bazen dayattığı bir soru. Ancak bu soru, özgürlüğün ve temel hakların değerini göz ardı eden bir yaklaşımı içinde barındırıyor. Afrika’dan gelen bir kadının bu soruya verdiği cevap, aslında insanlık adına çok daha derin bir gerçekliği ortaya koyuyor: “Konuşma özgürlüğüm olmazsa, ekmeğimi kimin çaldığını nasıl söyleyeceğim?”

Bu cümle, yalnızca Afrika’nın değil, dünyanın birçok coğrafyasındaki insanların mücadelesini özetliyor. Özgürlük ve adalet, insan onurunun temel taşlarıdır. Bu değerler olmadan, bir toplumun bireyleri ne hakkını arayabilir ne de var olan adaletsizlikleri görünür kılabilir.

Özgürlüğün Ekmeğe Açılan Kapısı

Bir bireyin karnını doyurması, onun hayatta kalmasını sağlar. Ancak, insan yalnızca hayatta kalmak için değil, onurlu bir yaşam sürmek için vardır. Ekmek, fiziksel yaşamın temelidir, ancak özgürlük ruhun gıdasıdır. Eğer bir toplumda özgürlük yoksa, o toplumda yoksulluk ve sömürü daha da derinleşir. Çünkü insanlar, seslerini çıkaramadıklarında, haklarını arayamadıklarında, yalnızca ekmeklerini değil, kimliklerini ve geleceklerini de kaybederler.

Afrikalı kadının cevabı, özgürlüğün neden vazgeçilmez olduğunu çarpıcı bir şekilde hatırlatıyor. Sadece hayatta kalmak değil, haklı bir yaşam sürdürmek için de özgürlüğe ihtiyaç vardır. Eğer birey konuşamazsa, kendisini ifade edemezse, adaletsizlikler bir zincir gibi büyüyüp toplumu kuşatır.

Batı’nın İkiyüzlü Paradoksu

Batı, kendi tarihine baktığımızda, özgürlük mücadelelerinin merkezinde yer almıştır. Ancak ne yazık ki, Batı’nın bazı yaklaşımları, özgürlüğü yalnızca kendi sınırları içinde kutsal görmüş ve dünyanın diğer bölgelerinde ikinci plana atmıştır. Özellikle Afrika, tarih boyunca bu çifte standardın kurbanı olmuştur. Sömürgecilik döneminde, milyonlarca Afrikalı’nın ekmeği, kaynakları ve onuru çalındı. Bugün hâlâ birçok Batılı güç, Afrika’nın doğal zenginliklerinden faydalanırken, özgürlük ve adalet konularında sessiz kalmayı tercih ediyor.

Batı’nın, “önce ekmek” anlayışı, aslında insan haklarını ve özgürlükleri hiçe sayan bir zihniyetin ürünüdür. Bu yaklaşım, insanı yalnızca biyolojik bir varlık olarak gören bir indirgemecilik taşır. Oysa insanlar, sadece bedenlerinden ibaret değildir; ruhları, hayalleri ve hakları vardır.

Özgürlük ve Ekmek Dengesi

Afrikalı kadının sözü, tüm dünya için bir uyarı niteliğindedir. Özgürlük, ekmekten önce gelir. Çünkü özgürlüğü olmayan bir toplum, en temel haklarını bile savunamaz. Bir birey ya da toplum, konuşamadığında, haklarını talep edemediğinde, adalet talebi de susturulmuş olur.

Elbette, özgürlük ve ekonomik refah birbirinden ayrı düşünülemez. Ancak özgürlüğü yok sayarak refahı sağlamak, sürdürülemez bir çözümdür. Gerçek refah, özgürlüğün güvence altında olduğu bir ortamda mümkündür. Çünkü özgürlük, insanların yaratıcı potansiyellerini ortaya koymalarını sağlar ve toplumun kalkınmasına zemin hazırlar.

Sonuç: Özgürlük ve Adalet için Mücadele

Afrikalı kadının cevabı, hepimiz için bir çağrıdır: Ekmek kadar özgürlüğe de ihtiyacımız var. Özgürlüğü olmayan bir toplumda ekmek de çalınır, umut da. Bu yüzden adalet ve özgürlük, yalnızca belirli bir coğrafyanın değil, tüm insanlığın mücadelesidir.

Ekmek ve özgürlük arasında bir seçim yapmak zorunda kalındığında, hatırlamamız gereken şudur: Özgürlük, ekmeğin garantisidir. İnsan, özgür olabildiği ölçüde haklarını savunabilir, kendini ifade edebilir ve bir toplumun gerçekten gelişmesine katkıda bulunabilir. Çünkü özgürlük olmadan adalet, adalet olmadan da ekmek mümkün değildir.


Post a Comment

Daha yeni Daha eski