Gördüğün Gibi”: İnsan İlişkilerinde Derin Bir Mesaj


Günlük hayatımızda sıkça kullandığımız basit bir soru vardır: “Nasılsın?” Bu soru, çoğu zaman nezaketten öteye geçmeyen bir alışkanlıktan ibarettir. Peki, bu soruya verilen cevaplar gerçekten samimi bir ilgiye mi dayanır, yoksa yalnızca alışılmış kalıpların mı bir parçasıdır? İşte tam bu noktada, “gördüğün gibi” cevabı derin bir anlam taşır.

Birine "gördüğün gibi" demek, kelimelerin ötesinde bir açıklamayı ifade eder. Çünkü bu cevap, muhatabınıza bir pencere açar; sizin halinizi, ruhunuzu, gerçekliğinizi algılayıp algılamadığına dair bir sınav gibidir. Asıl mesele, karşınızdaki kişinin sizi ne kadar önemsediği ve dikkatle gözlemlediğidir. Bu basit gibi görünen ifade, aslında insan ilişkilerinin bir turnusol kağıdıdır.

Ne Gördüğüne Bağlıdır

Bir insan sizi gerçekten tanıyorsa, yüz ifadenizden, duruşunuzdan ya da ses tonunuzdan bile ruh halinizi anlayabilir. “Gördüğün gibi” dediğinizde, karşınızdaki kişi, size dair ne kadar farkındalık geliştirdiğini test eder. Eğer yalnızca yüzeysel bir bakışla yetiniyorsa, cevabınız onlar için sıradan kalacaktır. Ama eğer gerçekten dikkatlilerse, o “görmek” eylemi, sizi anlamanın kapılarını aralayabilir.

Samimiyet ve İlgi Testi

“Nasılsın?” sorusu, çoğu zaman nezaketin bir gereği olarak sorulur. Ancak samimiyetle sorulmadığında, cevabının da bir önemi yoktur. Bir insan, bu soruyu içtenlikle sorduğunda, gözleriyle, jestleriyle ve beden diliyle de bunu hissettirir. Böyle anlarda, “gördüğün gibi” ifadesi, karşılıklı bir samimiyetin aynası olabilir.

Diğer yandan, bu cevap, aslında sizin karşınızdaki kişiye verdiğiniz bir meydan okumadır. “Beni ne kadar önemsiyorsun?”, “Gerçekten beni görebiliyor musun?” sorularını zımnen sorarsınız. Eğer karşınızdaki kişi bu sorulara cevap veremiyorsa, ilişkinizin yüzeysel olduğunu da bir anlamda teyit etmiş olursunuz.

Görmenin Derinliği

Asıl mesele, görmek fiilinin ne kadar derin bir anlam taşıdığıdır. İnsanların birbirine karşı duyarlılığı azaldığında, bu tür basit cevaplar dahi bir anlam ifade etmez. “Gördüğün gibi” ifadesi, bizi insan ilişkilerindeki samimiyet ve özeni sorgulamaya davet eder. Çünkü görmek; hissetmek, anlamak ve empati kurmakla mümkündür.

Kendi Görünürlüğünüzün Farkında Olmak

Bu noktada, bir başka önemli mesele daha vardır: Kendimizi ne kadar görünür kıldığımız. Eğer duygularımızı saklıyor, maskeler takıyor ve iç dünyamızı gizliyorsak, karşımızdaki kişi ne kadar dikkatli olursa olsun, bizi görmesi imkânsız hale gelir. “Gördüğün gibi” diyebilmek için, önce kendimizi samimiyetle yansıtmamız gerekir. Bu da cesaret isteyen bir eylemdir.

Sonuç: İlişkilerde Duyarlılık ve Farkındalık

“Nasılsın?” sorusu, basit bir nezaket ifadesi olmaktan çıkıp, samimi bir ilginin göstergesi olduğunda, “gördüğün gibi” cevabı çok daha derin bir anlam taşır. Bu cevap, sadece sizin değil, karşınızdaki kişinin de insan ilişkilerindeki farkındalığını ortaya koyar. Belki de bu yüzden, bu kısa ama etkili cevap, modern ilişkilerde bir filtre görevi görür.

Unutmayın, birine “gördüğün gibi” dediğinizde, aslında ona bir ayna tutuyorsunuz. Bu aynada ne gördüğü ise, tamamen onun sizinle olan bağının ve duyarlılığının bir yansımasıdır. Sizi ne kadar önemsediğini, ne kadar dikkatle baktığını, ne kadar “gördüğünü” o an anlayabilirsiniz. Çünkü görmek, yalnızca gözlerle değil, kalple gerçekleşir.

Gördüğün Gibi

İş çıkışı saatleriydi. Şehir ışıkları çoktan yanmış, sokaklar insanlarla dolup taşmıştı. İnsanlar aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışıyordu, ama Can’ın hiçbir yere yetişme telaşı yoktu. Elinde kahve bardağıyla kaldırımın kenarına oturmuş, akıp giden kalabalığı izliyordu.

Yorgundu. Sadece bedeni değil, ruhu da. Uzun süredir kimseyle derin bir bağ kuramamıştı. İnsanlar yüzeyde dolaşıyor, anlamaya çalışmak yerine yalnızca izliyordu. Can ise bu ilgisizliğin içinde kaybolmuş gibi hissediyordu.

Tam o sırada telefonu çaldı. Ekranda “Esra” yazıyordu. Esra, Can’ın üniversiteden bu yana en yakın arkadaşıydı. Son zamanlarda pek görüşememişlerdi ama Esra’nın sesi her zaman bir sığınak gibiydi. Telefonu açtı:

“Can, nasılsın?” dedi Esra, neşeli bir tonla.

Can kısa bir süre sustu. Sonra hafifçe gülümsedi ve “Gördüğün gibi,” dedi.

Esra şaşırmıştı. “Ne gördüğüm gibi?” diye sordu.

“Beni görmedin ki,” dedi Can. “Soruyorsun ama neye bakarak soruyorsun? Sadece telefonun diğer ucunda bir sesim senin için. Gözlerime bakmadan, halimi görmeden, gerçekten nasılsın demenin anlamı var mı?”

Esra bir an sessiz kaldı. Can’ın sesi her zamankinden farklıydı; sanki içinde bir şeyler birikmiş ve bu sözlerle taşmıştı.

“Haklısın,” dedi Esra sonunda. “Seni uzun zamandır gerçekten görmedim. Ama görmeye gelirim. Şimdi neredesin?”

Can adresi verdi. Esra bir saat içinde oradaydı. Yanında sıcak çikolatalar ve Can’ın sevdiği çikolatalı keklerden vardı. Küçük bir parkta buluştular. Esra, Can’ın yüzüne dikkatle baktı. O ana kadar fark etmediği bir yorgunluk, bir kırgınlık vardı Can’ın gözlerinde.

“Şimdi soruyorum,” dedi Esra. “Nasılsın, Can?”

Can derin bir nefes aldı. Bu kez sahte bir gülümsemeyle değil, içten bir dürüstlükle cevap verdi:

“Yorgunum, Esra. Hayat üstüme geliyor gibi hissediyorum. Ama artık daha iyiyim. Çünkü şu an gerçekten görülüyorum.”

O akşam saatlerce konuştular. Can, hissettiği tüm yükleri paylaştı. Esra ise sadece dinledi, anladı ve hissetti.

Can, o gün anladı: İnsanlara "gördüğün gibi" demek bir meydan okumaydı, ama aynı zamanda bir davetti. Gerçekten görmek isteyenler, bu daveti kabul ediyordu. Esra kabul etmişti. Ve bu, Can’ın hayatında yeniden güven duymasını sağlayan bir dönüm noktasıydı.

Belki de gerçekten görmek, sadece gözlerle değil, kalple yapılan bir eylemdi. Ve Can, bu sayede yeniden kalbine dokunan bir dostun varlığını hissetmişti.



YORUM GÖNDER

Daha yeni Daha eski