Toplumda pek çok insan, doğru olmanın, dürüst yaşamanın ve ilkelerinden taviz vermemenin ne denli zor olduğunu deneyimlemiştir. “Yamuğa kimse vurmaz ama ok gibi doğru olursan tepene tepene vururlar” sözünde de ifade edildiği gibi, eğilip bükülmeden yaşamayı seçmek genellikle kolay bir yol değildir. Bu durum, adeta insanlara ahlaki bir sınav sunar: Doğru kalmaya devam edecek misin, yoksa sistemin kolaylık sunduğu yamuk bir yola mı sapacaksın?
Eğriye Dokunulmaz Ama Doğru Dikkat Çeker
Toplum, doğru duruş sergileyen bireyleri çoğu zaman tehdit olarak görür. Neden mi? Çünkü doğru insanlar, başkalarının hatalarını ya da ahlaki zaaflarını yüzlerine bir ayna gibi yansıtır. Bir sistem yamuksa, o sisteme uyum sağlayanlar için doğrunun varlığı bir rahatsızlık kaynağıdır. Eğri büğrü bir düzenin içinde, yamuk kalmak konfor alanı sağlar. Ancak dik durmak, herkesin vicdanında bir sarsıntıya sebep olur. Bu nedenle, doğru insanlar hedef alınır, eleştirilir ve hatta dışlanır.
Doğru İnsanların Ortak Kaderi
Tarih boyunca, dürüstlüğü ve doğruluğu hayat felsefesi edinen pek çok insanın baskıya maruz kaldığını görürüz. Galileo’dan Gandhi’ye, Mandela’dan Martin Luther King’e kadar pek çok lider ve düşünür, ilkeleri uğruna zorlu yollardan geçmiş, bedeller ödemiştir. Onların doğru duruşları, eğri sistemlerin değişmesine ve insanların uyanmasına vesile olmuştur. Ancak bu süreçte hakaretlere, zulme ve hatta ölüme varan bedeller ödedikleri de bir gerçektir.
Peki Neden Doğru Kalmalı?
Doğru bir insan olmak, kısa vadede zorluk getirebilir, ama uzun vadede hem bireyin kendi iç huzurunu hem de toplumsal faydayı sağlar. Doğru olmak, insanın kendine olan saygısını korumasıdır. Çünkü yamuk bir yaşam, zamanla insanın vicdanını kemirir ve onu kendinden uzaklaştırır. Ayrıca, doğru bir birey olmak topluma örnek olma sorumluluğunu da beraberinde getirir. Eğer herkes yamuklaşırsa, toplum bir bataklığa dönüşür.
Son Söz: Doğruluk Bir Cesaret İster
Evet, doğru olmak zordur. Ama yamuk bir düzenin içinde doğruluğunu koruyabilen insanlar, toplumu iyileştiren ve ona yön veren kişilerdir. Günümüzde bu tavrı sergilemek zor olabilir; çünkü dünya, hızlı başarıların ve yüzeysel ilişkilerin peşinden koşan bir atmosfere bürünmüş durumda. Ancak unutmamalıyız ki, eğriler bir gün devrilir, doğrular ise zamana meydan okur.
Eğer bir gün tepene vuruluyorsa, bil ki doğru bir iş yapıyorsundur. Ve belki de bu, yaşamın sana, dik durmaya devam etmen için verdiği bir işarettir. Dünyayı değiştirenler, yamuğa karışanlar değil; doğru yolda yürümekten korkmayanlardır.
Ok Gibi Doğru
Hasan, küçük bir Anadolu kasabasında doğmuş, dürüstlüğüyle tanınan bir gençti. Babası ona hep şu öğüdü verirdi:
“Hasan, doğru dur oğlum. Eğri büğrü olanın gölgesi bile yamuk olur.”
Hasan, bu öğüdü hayatına rehber edinmişti. Okulda kopya çekmez, pazarda eksik tartan esnafa göz yummaz, işinde hile yapmazdı. Ancak bu dürüstlük, zamanla ona zorluklar getirdi.
Dürüstlüğün Bedeli
Bir gün Hasan, kasabanın en büyük tüccarı olan Yakup Bey’in yanında çalışmaya başladı. Yakup Bey, işinde hile yapmayı alışkanlık haline getirmiş, sattığı ürünlerin kalitesini düşük tutarak kazanç sağlıyordu. Hasan, bu durumu fark ettiğinde, hemen patronuna gitti.
“Yakup Bey, bu doğru değil. İnsanları kandırmak bize kazandırmaz, tam tersi kaybettirir,” dedi.
Yakup Bey kaşlarını çattı.
“Hasan, sen gençsin, hayallerin var. Ama gerçek dünya böyle dönmez. Eğer bana ayak uydurmazsan, bu işte barınamazsın,” dedi.
Hasan, geri adım atmadı.
“Ben böyle bir düzenin parçası olamam,” diyerek işten ayrıldı.
Yalnızlığın Ağır Yükü
İşten ayrılmasıyla birlikte Hasan’ın başına kara bulutlar çöktü. Yakup Bey, kasabada Hasan’ın arkasından konuşmaya başladı. “O çocuk fazla bilmiş, kimse güvenmesin ona!” diyerek Hasan’ın itibarını zedelemeye çalıştı. İnsanlar Hasan’a mesafeli davranmaya başlamıştı.
Bir gün, Hasan’ın çocukluk arkadaşı Ali yanına geldi.
“Hasan, neden herkesin işine karışıyorsun? Eğri de olsa hayat böyle. Sen de biraz eğil, ne kaybedersin?” dedi.
Hasan gözlerini kısarak uzaklara baktı.
“Eğilirsem, bir daha asla doğrulamam,” dedi.
Doğrunun Zaferi
Aradan birkaç ay geçti. Yakup Bey’in sattığı kalitesiz ürünler müşterilerin elinde patladı. Kasabada onun adı kötü anılmaya başlamıştı. İnsanlar dolandırıldıklarını anladıkça, Hasan’ın haklı olduğunu fark ettiler.
Bu sırada Hasan, kendi küçük işini kurmuştu. Pazardan aldığı ürünleri eksiksiz tartıyor, en iyisini müşterilere sunuyordu. Önce bir kişi, sonra üç kişi, ardından tüm kasaba onun tezgâhına uğramaya başladı.
Bir gün Yakup Bey, Hasan’ın tezgâhının önünde durdu. Gözlerinde bir mahcubiyet vardı.
“Hasan, haklıydın. Doğru olmak zor ama uzun vadede kazandırıyor,” dedi.
Hasan hafifçe gülümsedi.
“Doğru olmak zor, Yakup Bey, ama vicdanım rahat uyumamı sağlıyor. Bu da bana yetiyor.”
Hasan, dürüstlüğünden ödün vermeden, kendi yolunu çizmişti. İnsanlar onu önce dışlamış, sonra ise takdir etmişti. Kasaba halkı, onun doğruluğunu bir ders olarak bellemişti.
Evet, Hasan gibi ok gibi doğru olursanız, başınıza darbeler gelebilir. Ama sonunda doğru olan, zamanın testinden geçerek kazanan olur. Çünkü eğriler, eninde sonunda kendi ağırlıklarıyla yıkılır; doğrular ise dimdik ayakta kalır.
Yorum Gönder