Güzellik... İnsanlığın varoluşundan bu yana aradığı, peşinde koştuğu, bazen yanılsamalara, bazen hayranlığa yol açan o büyüleyici kavram. Ancak güzellik yalnızca gözle görülen mi? Ya da kalıcı mıdır? İşte burada bir soru belirir: Güzel bir kalp, bin güzel yüzden daha değerli olabilir mi?
Güzelliğin hükmü, genellikle zamanla sınırlıdır. Baharda açan çiçeklerin ömrü gibidir yüzlerin albenisi; birkaç rüzgâr estiğinde solmaya mahkûmdur. Ancak kalpten gelen güzellik, ne zamana boyun eğer ne de zorluklara. Shakespeare’in “Bir güzel kalp, bin güzel yüzden iyidir” deyişi, bu derin gerçeğin şiirsel bir ifadesidir.
Güzel bir kalp, kendisini cömertliğiyle, şefkatiyle, merhametiyle gösterir. Kişinin dış görünüşü, etrafına yaydığı ışığın bir yansıması olabilir; ancak asıl değer, kalbin pırıltısından gelir. İnsanlar güzelliğin büyüsüne kapılabilir, ama sevgiyle atan bir kalbin verdiği huzur asla bir yüzün çizgileriyle ölçülemez.
Toplum olarak sıkça güzelliğin yüzeyinde kalıyoruz. Sosyal medyanın filtrelerle donattığı, mükemmellik algısını dayattığı bir dünyada yaşıyoruz. Ancak Shakespeare’in sözleri, içimizdeki hakikati yankılıyor: Kalp güzelliği olmadan yüzün güzelliği bir seraptır. Bir başkasına ilham veren, acılarına ortak olan, karanlıkta bir ışık olan kişi, gerçek güzelliğin ne olduğunu hatırlatır.
Dünya, güzel yüzlere doyabilir; ama güzel kalplere her zaman ihtiyaç duyar. Bir dostun elini tutan bir kalp, bir yabancıya merhametle bakan göz, bir çocuğun düşlerini gerçekleştiren bir irade... İşte bunlar, Shakespeare’in bahsettiği asıl güzelliklerdir.
Sonuç olarak, Shakespeare’in bu anlamlı sözünü bir rehber olarak almak gerekir. Güzel yüzler solup gider, ama güzel bir kalp, insanlık için bir armağan olarak kalır. Kalbimizi güzelleştirmek, dünyayı güzelleştirmenin ilk adımıdır. Çünkü gerçekten anlamlı olan, gözle gördüklerimiz değil, kalplerimizle hissettiklerimizdir.
Yorum Gönder